Beş Dakikada Kariyer: Erkan Kırın
30 Aralık 2016

Özellikle Tarih Bölümü öğrencilerimizin ilgisini çekecek bu röportajımızda Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nda Araştırmacı olarak görev yapan Erkan Kırın'la konuştuk. 

“Üniversite yılları” dediğimizde aklınıza gelen…

Bir insanın kendini toplumsal bir birey olarak görmeye başladığı yıllardır üniversite yılları. Kişi artık reşit olmuştur. Okulunda, ülkesinin her yanından, farklı kültürlerden, yörelerden, mezheplerden ve inançlardan bireylerle aynı ortamı paylaşmaktadır. Hepsinden önemlisi de çok farklı dünya görüşüne sahip kişilerle bir aradadır. Özel ve genel anlamda düşüncelerini ilk defa ortaya koyma, daha rahat yorum yapabilme, istediği sivil toplum kuruluşuna veya sosyal grubun içine girebilme imkanına kavuştuğu yıllardır üniversite yılları. İnsanın kendine güveninin geldiği, yakınlarının ve toplumun kendisine bakış açısının müsbet cihette değiştiği ve bireyden beklentilerin de arttığı yıllardır üniversite yılları. Tabii ki insanın hayatının büyük bir bölümünü işgal eden ve bir türlü bitmeyeceği düşünülen eğitim hayatının da son aşamasıdır. Üniversite yılları bir kişinin hiç unutamayacağı ve keşke bir daha yaşayabilsem dediği yegane yıllardır.

Bu mesleği seçme nedeniniz? 

Ben çocukluğumdan beri tarihe, geçmişe ve eski yapılara merak duyan biriyim. Lise yıllarımda iyi bir üniversitede Tarih Bölümü okuyup bir tarihçi olmak veya tarih öğretmeni olup öğrencilere tarih öğretmek istiyordum. 1997 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nü kazandım. İyi bir lisans eğitimi aldığımı söyleyebilirim. Bu arada bir tarihçi için olmazsa olmaz Osmanlıca’yı da orta düzeyde öğrendim. Tarih demek, eski eser demekti, arşiv malzemeleri demekti ve elbetteki kayıt demekti. Bir tarih öğretmeni ana kaynaklara dayanılarak yazılan ikincil ve telif eserleri öğrenip öğrencilerine öğreten kişidir; oysa tarihçi ve arşivci arşiv belgesi ve malzemesi özelliği olan birincil temel kaynaklara ulaşan, bunları inceleyen ve bunlardan çıkarımda bulunan kişidir. Üniversiteyi bitirdikten sonra birçok kişi gibi ben de öncelik olarak mesleğimi devlet kadrosunda ifa etmek için çaba sarfetmeye koyuldum. Bunun için önce Tezsiz Yüksek Lisans Programı’nı başarıyla bitirmem gerekiyordu. 2001-2003 yılları arasında Konya Selçuk Üniversitesi Tarih Öğretmenliği Bölümü’nde Tezsiz Yüksek Lisansımı tamamladım ve öğretmen olmaya hak kazandım. Elbette ki Milli Eğitim’e bağlı öğretmen olmak içi bunlar yeterli değildi. Önümdeki en büyük engel olarak KPSS denilen birçok kişinin korkulu rüyası vardı. Sınava kadar boş bekleyeceğime özel bir dershanede Tarih ve Sosyal Bilgiler Öğretmeni olarak çalışmaya karar verdim.

Özel sektörün maddi sıkıntıları ve çalışma koşulları beni bir kamu kurumuna bir an önce girme fikrine yöneltti. Milli Eğitim Bakanlığı’nda kadrolu bir öğretmen olmayı kovalamak kadar, bir kamu kurumunda arşiv memuru olmayı da arzuluyordum. Böylece hem üniversite yıllarında öğrendiğim Osmanlıca’yı bizatihi arşiv belgeleri ve defterlerinde tatbik edecek, belli bir birikim kazanacak hem de ikbal konusunda yavaş yavaş ilerleyecektim. 7 yıl özel dershanelerde öğretmen olarak çalıştıktan sonra 2010 yılı başında kamu kurumlarının arşiv memuru alımı ilanlarını takip ederek sınavlarına girmeye başladım. Genel kültürüm iyi ve belli düzeyde Osmanlıca okuyabildiğim için sınavlarda başarı elde ettim. Önce Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bünyesinde Tapu Arşiv Dairesi’nin sınavını kazanarak arşiv memuru olmayı hak ettim. Aynı ay Milli Savunma Bakanlığı’nın sınavını da birinci sırada kazandım. Ancak ben tercihimi Tapu Arşiv Dairesi’nden yana kullandım. Artık mesleğin içindeydim. Önümde, Osmanlı döneminden kalma binlerce tapu defteri bulunmaktaydı. Kayıtları okumak bir yandan heyecan vericiyken bir yandan da iyi bir arşiv memuru olmak hususunda beni tetikleyici bir faktör olmuştu. Tapu Arşiv Dairesi’nde birkaç ay çalıştıktan sonra Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin sınavına girdim ve ilk sıralarda kazandım. Artık çok daha iyi bir kurumda, bir arşivci için zirve sayılabilecekle kurumlardan birisinde personel olmuştum. Yüzlerce çeşit arşiv belgesi ve defteri, farklı yazı çeşitlerine ait belge türleri elimin altındaydı. Bir tarihçi ve arşivci için en ideal kurumlardan birinde çalışmak üniversiteyi bitirdikten 9 yıl sonra nasib olmuştu.

İçinde bulunduğunuz sektör nereye gidiyor?

Arşivcilik sektörünün hiç olmadığı kadar iyi durumda olduğunu söyleyebilirim. 15-20 yıl öncesine kadar ismi bile duyulmayan, kamu kurumlarının bodrum katlarında izbe yerler ayırdığı ve hiçbir kıymet-i harbiyesinin olmadığı bir sektördü bu meslek. Şu anımla örnek vereyim. 1997 yılında dershaneden samimi bir arkadaşımız Hacettepe Üniversitesi Arşivcilik Bölümü’nü kazandığında bir çoğumuz bu mesleğin adını ilk defa duymuş ve küçümsemiştik arkadaşı. Kazana kazana anca arşivciliği kazanabilmiş diye. Yani arşivciliğin tarihle ve günümüzle bağını henüz kavrayamamıştık. Üniversite yıllarımda hiç arşivcilik bölümünden arkadaşım olamamıştı kampüste. Toplumda böyle bir meslek dalının olduğu konusunda çok az bilgi vardı. Geldiğimiz noktada ise sektörün çağ atladığını söyleyebilirim. Hemen her kamu kurumunun bodrum katlardan kurtulan modernize edilmiş arşiv odaları ve depoları bulunmakta, hiç olmadığı kadar arşiv personeli istihdam edilmektedir. Günümüzde birçok üniversitede yeni adıyla Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümleri açılmıştır. Artık sektörün bir meslek dalı olarak telakki edilmeye başladığını sürurla görmekteyiz.

1998 yılında arşivcilik alanında kurulan ilk STK olan Türk Arşivciler Derneği yıl içinde birçok etkinlik düzenlemektedir ki bunlardan en önemlisi Osmanlı’nın modern arşivi olan Hazine-i Evrak’ın kuruluş yıldönümünde düzenlenen Arşivcilik Günü etkinliğidir. Memurlar.net’te hemen her kamu kurumunun aldığı arşiv personeli için ilanlar takip edilmektedir. Arşivcilik üzerine birçok özel sektör kuruluşu şirketleşerek ciddi atılımlar yapmışlardır. Kamu kurumları standart dosya planı ve arşivleme üzerine uzman kişilerden seminerler ve periyodik eğitimler almaktadır. Tüm bunlara rağmen hala ülkemizde bir Milli Arşiv Kanunu’nun çıkarılamamış olması büyük bir eskiliktir. Daha önceki bazı girişimlerin yasama ve yürütme organları nezdinde akim kalması gerçekten çok üzücüdür. Diyebilirim ki sektörün en büyük beklentisi, bu kanunun çıkarılıp bir an önce yürürlüğe konulmasıdır. Böylelikle arşiv personeli istihdamı, arşiv uzmanı yetiştirilmesi, çalışan arşivcilerin özlük hakları ve tüm özel ve kamu kurumlarının standart bir arşiv politikasına tabi olması hususları gerçekleşmiş olacaktır.

Öğrencilerimize en önemli tavsiyeniz ne olabilir?

Geleceğimizin teminatı olan öğrenci kardeşlerimize çok tavsiyelerimiz vardır elbette. Öncelikle öğrencilerin kendi kişiliklerine ve beklentilerine uygun bölümleri seçip bu alanda eğitim almaları ve yetişmesi çok önemlidir. Bir meslek dalı sadece ailenin isteğine göre veya gelirine göre tercih edilmemelidir. Eğitim hayatında başarı için en büyük faktörlerden birisi de hiç şüphesiz teorik bilgilerin pratiğe dökülebilmesidir. Bir Arşivcilik veya Tarih-Edebiyat Bölümü öğrencisi mutlaka stajını önemli bir arşiv kurumunda ya da kütüphanede yapabilmeli ve meslek konusunda ilk tecrübelerini uygulamalı olarak gerçekleştirebilmelidir. Tarihi belgeler ve eserler yerinde incelenmeli; hem modern arşivlemeyi bilmeli hem de arşiv malzemesi statüsü kazanmış malzemeler tetkik edilebilmelidir.

Size göre iş hayatını özetleyen üç kavram?

Mesai, beklenti ve özveri.